Bazen düşünüyorum da şu karlı dağların tepelerinde yaşayan bilge adamlardan birini bulsam. Hayatın sırrını sorsam ona. Koskoca bilge adam sakalından utanmayıp "iki kişinin bildiği sır değildir" geyiği yapsa bana. Onca yoldan sonra. Delirsem. Orda o adamın yaşına, mevkisine, maaşına bakmayıp akıllara ziyan, muhteşem bir dayak atsam. Ya da vazgeçtim. Zaten soğuktan donmuş çıplak ete ince ince şaplaklar atsam da adamı hayatından bezdirsem. Çocuk döver gibi. Komşunun camını kırmış gibi. Sonra hakikaten söylese hayatın sırrını. Aslında biliyor olsam. Tüm bu ambiyans boşa sarfedilmiş bir eforun nihayetinde gerçekleşmiş olsa. Üzülsem. Sonra saf gibi sevinsem tekrardan "ben biliyodum zaten oğlum" diyerek. Sümüklerimi çeke çeke Mona Lisa gülüşüyle insem tekrar aşağıya. Adamın g.tü açık unutsam orda. Dönsem tekrar. Hevesimi almak için iki tane daha vursam da kaçsam. Bilge g.tü sonuçta. İnsan her gün görmüyor yolda. Neyse işte olsa tüm bunlar. Olur mu olur.
2 yorum:
ehehe. çok güldüm.
ilginçtir ki ben de ilk defa bu kadar güldüm yazdıktan sonra okuyunca.. ehem..
Yorum Gönder